“…bilindiği üzere, bir kıvılcım aydınlatmaz sadece göz kamaştırır: hiçbir şey, gecenin karanlığını yırtan ışık parçasının o karanlık içindeki yerini belirlemekten daha zor değildir.”
-Althusser
“Her Yürek Devrimci Bir Hücredir”
Paramaz Kızılbaş’ın hayatı, benim için hakikat arayışı teşebbüsünde bulunmuş ve bu yolu savaşçılığa örgütlemiş kıymetli bir yaşamdır. Paramaz’a bakmak, görmek, hissetmek ve onun bu hayattaki yerini düşünmek ruhuma çöken değerli bir imge. O, hayattaki değerlerimden, kendimdeki ve çevremdeki iyi ve kötüyü ayırmamda müdahalede bulunan ayraçlarımdan biri. Suphi Nejat Ağırnaslı sıradan bir şekilde bu hayatta işgal ettiği mekan-zamanı sorgulamış ve çelişkilerini pratiğe bükerek kendi bağlamını bizlere ötelemiştir, kahramanca.
Yaşam ne uğruna?
Evrende çok ufak bir mekan-zamanı işgal eden bizler ne uğruna yaşarız? Ne uğruna kurgulamalı ki hayatı boşa işgal etmeyesin? Bu sorular altında ezilmek mümkün elbette ki çoğu zaman da öyle yaşıyoruz. Ancak “sıradan” bir insan olarak nejat bunu parçaladıysa biz diğer “sıradanların” eksiği nedir, farklılığı ne yanda kalır diye sormadan da edilemiyor. Devrim mümkün müdür?
Babası bir anmasında onun hakkında şöyle bahsetmişti “Nejat arayan, hazır cevaplara inat soru soran bir insandı. Ama soru sormanın da bir yere kadar olduğunu, onun da bir çıkmazı olduğunu biliyordu. Bu yüzden faillik Nejat’ın varoluşsal hikayesinin açıklayanıdır.”
Ölümü yenen Paramaz’ın yüceliğinden, dünyaya doğan sıradan Nejat’ın parıldayan hikayesine sondan bakalım.
Boğaziçi Sosyoloji mezunu Paramaz Kızılbaş kod adlı Suphi Nejat Ağırnaslı Kobane’de IŞİD’e karşı savaşırken şehit düştü. Bu bilineni “biz”ce ilettiğimiz yalın bir aktarımdır. Ancak burada vurgulanan ne, bu kahramanlıkta ilginç ya da istisna olan nedir? Nejat’ın Boğaziçi mezunu olması mı, bir gerilla olup IŞİD’e karşı savaşmak üzere Kobane’ye gitmesi mi, bu aradaki bağlamı (devrimi) ifade eden seçtiği ad olarak Paramaz Kızılbaş mı? Yoksa zaten TKP’nin kurucularının ismini taşıyan komünist bir Türk’ün Kürdistan’da Kürtlerle beraber savaşmaya gitmesi mi? Bütün bunların ayrı hikayeleri ve toplumsal varoluşumuza yönelik müdahaleleri olabilir ancak ben çoğu zaman ıskaladığımız küçük harflerle düz nejat’a bakmak istiyorum. “Ulvi bir amaç için yola çıkmadım, ulvi olmayan insanlarla hayatı, büyüsüz bir dünyayı, şeyleşmiş bir dünyayı büyülemek istedim o kadar” diyen “sıradan” nejat’la birlikte eksik ve tutarsız düşüncelerle kendime ve “biz”e bir ufak serzenişte bulunmak istiyorum.
Nejat’ın o bilindik fotoğrafına her baktığımda onda gördüğüm yalın, samimi, biraz muzip yüz ifadesi ve gözlerindeki ışıltı benim için bu hayatta iyiye, güzele yönelebilme umudunu kalbimde harlayan anlardan birisidir. Bu “sıradan” tebessümün beni bu kadar büyülediğini anladığımda yaşamıma dair kurucu değerleri sorgulamaya çıktım ve hakikate dair sıradan bir arayışta olmaya karar verdim ya da düştüm de denilebilir. Sıradanlığın bu kadar güzel ve büyülü bir edinim olduğunu da yine Nejat’ta ve Nejat’la keşfettim. Onun yaşam pınarından yakaladığı bu tebessüm an’ı hayat hikayeme dair hakikate yönelebilme mümkünlüğünü sağladı bana. Baktım, etkilendim, merak duydum. O tebessüme layık olabilmek ona iştirak edebilmek için yaşıyor, düşünüyor, kendimle ve hayatla kavga etmeye çalışıyorum, sıradan bir hayranlıkla. Bu bağlam aynı zamanda beni, sonsuzca beynimizi kemiren, ruhumuzu emen metalar dünyasından kaçamama hikayemizle her an tekrar ve tekrar yüzleştirmeye başladı.
Gitmek…
Nejat’ın Kobane’ye gitmeden önce bıraktığı mektuplarında söylediği “sıradan bir tercihte bulunmak” ve “büyüsüz bir dünyayı büyülemek” ifadeleri bize nasıl anlamlar bırakabilirler?
Kapitalist metalar dünyasında tüm toplumsal değerlerimiz; dayanışma, gündelik iletişimler, dostluklar, ilişkiler, sıradan pratikler büyük bir şeyleşmeye, kıskaca ve değer yitimine uğramaktadır. Yalnızlaşma ve bireyciliğe yüksek düzeyde mecbur bırakıldığımız bunun sonucunda yaşayan ölüler olarak intihar ettiğimiz veya bu katlanılmaz hayat deneyimimizi dışarıda kalarak sonlandırdığımız bir yitim. Belki kendimizi biraz “iyi” hissettiğimiz küçük gruplar dışında “dışarı” ile çok bağlantımız olmadığı, maddiyat elde edimi için içine düşülen ve kurulan bu kirli ilişkiler dünyasında hayatta kalmaya çalıştığımız bir şeyleşme. Bir birey çok normal bir şekilde şu şekilde sorgulayabilir ve basitçe kendi sonucuna da ulaşabilir; “Bir kere geliyoruz dünyaya, keyfini çıkaralım, boşverelim.” Metalar dünyasının hazzında kayboluşa sürüklenmeyi gayet sıradan bir şekilde seçen bu sıradan özne bir gerilla olmayı da seçebilir elbette. Ancak bunu seçen kişinin yaşamla kurduğu bağ, değerleri ve çelişkilerinin farklı olmasını bekleriz. Bu noktada toplumsal varoluşumuzun nerede durduğuna ve neler yaptığımıza dair bir sorgulama içine girmek durumundayız. Örneğin Nejat yüce bir istisna mıdır yoksa olamadığımız bir kişilik midir? Taraf olmak, yer almak, bu bağlamda düşünmek, hissetmek, seçmek, değerleri için yaşıyor olmak, hayatımızın hikayesini buradan işgal etmek basit bir romantizm midir?
Nejat büyüklerin dünyasına ayak uyduramadığını hep çocuk kalmak üzere Neverland’e gidiyor olduğunu yazmıştı mektubunda. Çünkü Suphi Nejat, Paramaz Kızılbaş olmadığı takdirde kapitalist döngüden kurtulamayacağı, büyüklerin kirli dünyasında öğütülmekten uzak kalamayacağından bu “kaçışı” kurtuluş bellemiş ve şeyleşmiş dünyayı ancak bu şekilde büyüleyebilmiştir. Bu büyü aslında bizim kapitalist çevrimden kaçamıyor olduğumuz, onun diliyle dillenmekten, değerlerini sahiplenmekten geri duramayışımızdan ileri gelmektedir. Nejat büyüsünü bize yapmıştır; beceremeyen, korkan, konfor alanından çıkamayan, “oturan” bize… Bu noktada bu sıradan kişi büyülü, hoş ama uzak ve hayali bir imgeye dönüşür. Uzaktan saygı duymaya ve faillikten kendimizi alıkoymaya götürür. Onun Paramaz Kızılbaşlığında gördüğümüz yücelik ve kahramanlıkta kendi eksikliğimiz altında ezilir ve hiç söylemeden sessiz bir anlaşmayla istisna olarak konumlarız kahramanımızı. Uzak, imkansız, güzel bir yıldızdır artık o. Ancak nejat geride bıraktığı kavramlarla orta sınıf rahatlığımızı rahatsız etmeye devam eder. Yaptığı bütün tercihlerin sıradan olduğunu söylemektedir: “Sıradan bir genç olarak, sıradan çelişkilerimden dolayı sade bir tercihte bulundum; her şeyden önce bu tercihi kendim için yaptım.”
Suphi Nejat Ağırnaslı bir istisna değildir. Kaideyi kuracak “sıradan emekçi insanların hayatını büyüleyecek, sıradan kahramanlar çıkaracak büyük bir çıkışın tohumlarını, hakikat arayışçılığının öncü ve artçı örgütünü” yaratacak olanların kalbine ve beynine çöken büyülü bir imgedir. Kapitalist metalar dünyasını yıkmak için sokağa, eylemeye, devrime çağıran bir imge. Bu imgeye yapılacak en büyük kötülük onu bir istisna ve uzak bir hayal olarak ele almak olur. Bu yüzden Nejat sıradandır ve belki de işte bu yüzden büyüleyeceği olan sıradanlığının farkına varan “sıradan” insanlardır.
Toplumsal varoluşumuz nerede?
Nejat, her anlamıyla “yer”ini terk ederek karanlığı yırtabilmiştir. Bir kıvılcım olarak paramaz büyük karanlık içinde ufaktır ama en önce belli edendir kendini. Parıldar, güven verir, yönünü bulmanı sağlar. Ancak bir kıvılcım karanlığı tümüyle aydınlatamaz. Bir gösterendir o. Yolu açıp yürümenin, sıradan tercihlerle bir kıvılcım olunabiliyorsa karanlığı sıradanların ateşiyle yakmanın, bunu tercih etmenin göstereni. Bu gösterim ancak yerini terk etmeyle, bir hicret eylemine girişmeyle mümkün olabilirdi. Batı’da doğmuş, büyümüş Türklerin Kürdistan’a devrimci kürtlerle yan yana Kobane’yi savunmaya gidişi başta Nejat olmak üzere Rojava’da yitirdiğimiz tüm ölümsüzler bize Kobane ile İstanbul’un hiç de uzak olmadığını, “birlik ve devrim”in mümkünlüğünü gösterdi. Rojava ile kopan, açığa çıkan ve filizlenmekte olan birleşik devrim yürüyüşümüzün ilk büyük adımlamalarıdır. Paramaz Kızılbaş da bu yürüyüşün çimento taşlarından biri olmuştur, kendi nazarınca.
Nejat’ın her anlamıyla bu halkayı koparanlardan biri oluşu, onun hicret eylemiyle birlikte geri döndürülemez bir failliği bizlere ötelediği için hem üstlenmekten hem de onu sıradan bir şekilde kendi toplumsal varoluşumuza tanık olarak çağırmaktan çekiniyoruz. Her şeyin değersizleştiği ve müşterek olana, iyiye, güzele dair olanın paralize edildiği bu metalar dünyasında siyasal olarak ne düşündüğümüz üzerinden toplumsal varoluşumuzdan kaçtığımız ve görmek, benimsemek istemediğimiz ortadadır. Değerleri için yaşamı örgütlemeye, toplumsal varoluşumuzu bu zeminde tekrar ve tekrar düşünmeye failliğe teşebbüs etmekten geri durmamaya dair açtığı bir yoldur onunki, yeni yaşam üzerine bugünden düşünmeyi ve eylemeyi zorunlu kılan bir yol.
“Çelişkilerimin aşılamayacağını, zira bunlar toplumsal oldukları için ancak insanın çelişkilerini örgütlemeyi, daha üst bir mertebede toplumsallaştırmaya çalışabileceğini öğrendim. Hayatımda hakikate vardığım en yakın nokta budur.” Nejat, hakikat yolculuğunun ve savaşçılığının şeyleşmiş metalar dünyasında sıradan insanların sıradan tercihlerle çelişkilerini örgütlemeyi tercih ederek yapabileceğini söylüyor. Rojava’ya gitmek bir birey için hicret ve onun için kurtuluş olabilir ya da bireyler tarihte yerlerini bu şekilde alabilirler. Peki biz onun varoluş hikayesiyle samimi bir karşılaşmayı mı seçeceğiz yoksa zihnimize çöken yüce Paramaz’a hayranlıkla bakıp akıntıya seyir mi eyleyeceğiz? Paramaz Kızılbaş “yer”ini terk ederek orada savaştıysa da çelişkilerini burada örgütleyendir. Halkanın inceldiği yer burasıdır. Kopuşu yakalayabilmek mi yoksa kopup geride kalmış tarafın anlamsız, yitik ve kederli dünyasında hayatta kalmaya devam ederek “şeyleşmek” mi?
Velhasıl…
Suphi Nejat Ağırnaslı sıradan bir şekilde bu halkayı koparmış, görünmeyen ve sayılmayanları tarihten geri çağırarak Paramaz ve Kızılbaş olarak sıradan bir tercihle Kobane’ye gidebilmiş, kapitalizmin şeyleşmiş metalar dünyasından kaçarak kendi çelişkilerini devrimci bir savaşa örgütleyebilmiştir. Paramaz bu vesileyle sıradan bir hayal olmuştur. Düzen içi “hayallerden” kopmanın, verili varoluşumuzu devirmenin, devrimin düşünü hayata çağırmanın, hayal gücünün iktidarını örgütleyebilmenin hayali. Nejat’ın Neverland çağrısı ancak bu temelde hakikatine yaklaşabilir. Çünkü hayal kurmak sıradan insanların yapabileceği ve bunu sıradan tercihlerle hayata geçirebilecekleri sıradan bir eylemdir. Eylemeyi, özneleşmeyi seçen Nejat’a eşlik etmek, düşünmek, anlamak, inanmak ve örgütlenmek sırrı burada yatmaktadır, kanımca.
“Bu sırra erenlerin müşterek olana iştirak edenlerin cemali değil ceme kattıkları can önemlidir.” Ceme can katan tüm ölümsüzlerimizin hayal gücünde doğacağımız günler için…
“Hayal Gücü İktidara!”