Suphi Nejat Ağırnaslı
‘Kardeşlik İstiyoruz’kampanyası birçok üniversitede yapılan benzer kampanyalar gibi, toplumsal muhalefetin sokakta kendisini var edemediği, yoğunve kitlesel bir faşist seferberlik sürecinin hüküm sürdüğü bir dönemde, bir sürü iç tartışma ve kriz ile birlikte gerçekleştirildi.
Boğaziçililer olarak 3 Kasım Ankara mitinginde ortak bir duruş sergilemek ilk ve yavaş atılan adımlardan biri oldu. Ondan sonra yoğun ve yer yer stresli tartışmalar eşliğinde Türkiye’de ‘Sözün bittiğini sandığımız bir anda bilinçlerde ufak bir ‘acaba’ yaratmak için tarihsel kitlesel faşizm örnekleri ile ülkede yaşananların paralelliğini gözler önüne ‘solcu kantininde’ değil ‘sosyete’ kantininde, yani daha ziyade bugüne kadarki politik etki alanımız dışında olan insanlarla tartışmak bu sürecin kazananlarından biri oldu. Kitlesel gerçekleşen ‘Türkiye’de Neler Oluyor’ panelinde ‘şehit’ ile ‘gerilla’ annelerinin buluşturma iması, devletin uygulamış olduğu sistematik şiddeti daha farklı biçimlerde gözler önüne sermek açısından sadece cesaret değil, birçok arkadaşımızla yaptığımız birebir konuşmalardan o ‘acaba’ seslerini duymak aynı zamanda umut verici de oldu. Neticede Güney Meydan’da temsili bir mezarlıkta Sabahattin Ali’den, düşen gerillalara, katledilen misyonerlerden Hrant Dink’e, ölen askerlerden daha henüz ölmeyi bekleyen bedenlerin yan yana konulması, bu bedenlere ortak bir tarihsellik atfetti ve devletin 80 yıllık şiddet pratiğini teşhir etti. Mezarlığın hemen yanıbaşında kurulan çadırda ise edebi metinlere ve enstalasyonlarla benzer bir kurgu inşa edildi.
Görselliğin ağır bastığı bu kampanya sürecinde Boğaziçi’nde, biz muhalif güçlerin niteliksel olarak belli bir sıçrama yaşadığını söylemek her halde abartı olmaz, ancak bu nitel sıçrama maalesef sadece kendimizi ifade ediş biçimimize ilişkin bir gelişme olarak okunabilir, zira tüm kampanya süreci kendi içerisinde oldukça tartışmaya açık kimi olgulara işaret etti.
Kampanyanın Tarihsel Arka Planı
Bilindiği üzere Boğaziçililerin Diyarbakır’a yeniden biçimlenen bir siyaset yapma kültürü Boğaziçi Üniversitesinde yerleşmişti. ‘Kardeşlik İstiyoruz’ sürecinin bu geleneğin bir devamcısı olup olmadığı tartışmalı hale geldi, neticede önceki kampanyalara çeşitli mesafelerde duran kimi arkadaşlar bu sürece aktif bir katılım sağladılar. Ne denirse densin, ‘siyasetler toplantısı’ ötesinde bir kültür ve tarz yaratılabildiyse bu belki geçmişten süregelen zeminin bizzat kendisinin olmasa bile onun mücadele içerisinde yaratmış olduğu, ilmik ilmik ördüğü mücadelenin sonucu olarak geliştiğini söylemek ‘dar grupçuluk’ değil bir gerçeğin teslim edilmesi olacaktır. Ancak geçmiş zeminlerden gelenler olarak bizlerin bu yeni durumla karşı karşıya kalması her ne kadar yıpratıcı sonuçlara yol açmış olsa da başka türlü öznelerle etkileşime girmenin dinamizmini idrak etmemiz ve bunun gerisini/berisini gördüğümüz süreç oldu.
Katliamı Beklerken
Boğaziçi’ndeki duruşumuz ve hep beraber ördüğümüz kampanyalar her ne kadar yaratıcı ve solun geleneksel tarzından farklı da olsa refleksif olmanın ötesinde, yani bir katliam veya bir felaket olmaksızın ‘başka bir dünya’, ‘başka bir Türkiye’ veya ‘başka bir üniversite’ için kurucu ve uzun erimli bir pratik sergileyememizi sağlayamadı. Birlikteliğimiz, böylesine arayışların ancak içinden mayalanabileceği bir zemin konumunda şu anda.
Dolayısıyla bu aşılmadıkça Türkiye’deki faşizmin sürekliğinden kendi sürekliliğini sağlayan bir anti-faşist/demokratik ama bağımsız bir siyaset arayışının pek tartışılamadığı bir birliktelik olma halini maalesef aşamayacağız. Türkiye’de anti-faşist ve Kemalist diktatörlüğe karşı sergilenecek tutum her ne kadar önemli ise de, bu zemin bunun ötesinde ve hatta bu bağlamlarda dahi uzun ve siyasi içeriğe dönük tartışma süreçlerini kollektif olarak örgütleyebilmez ve önüne daha uzun soluklu hedefleri koyabilmezse harekete geçilmesi için hep yeni felaketler ve katliamlar üzerinden hareket etmeye devam edecek gibi görünüyor. Sınır-ötesi kara harekatının başladığı bu dönemde Türkiye’de siyasi tartışmaların ağırlıklı olarak Kürt sorunu ekseninde süreceği malum. Bu konuda yeniden bir pozisyon ve eylemlilik sürecine ne kadar girilip girilmeyeceği henüz net olmamakla birlikte yeni süreci iyi tahlil edip öyle yola çıkmamız yani bir iç-tartışma süreci yaşamamız gerekecek. Zira söz konusu olan devletin uygulamış olduğu sistematik şiddetse son dönemlerde bunun özellikle Tuzla tersanelerinde yaşanan ölümlerle birlikte ne kadar neo-liberal dönüşüm süreçleri ile örtüştüğü ve nerede ayrıştığını tartışmak ve onan göre hep beraber yeni bir yönelim yaratmak durumundayız.
Son kardeşlik istiyoruz kampanyasının eylemlilik süreçlerinde ortaya çıkan ve hala tartışmamız gereken kimi sıkıntılarda birlikte mezarlık projesinde cisimlenen başka bir yönelim ortaya çıktı. Gerilla ile askerin, aydın ile tersane işçisinin yanyana konması sadece anlatılmak istenen açısından değil bizler için de son derece önemli ve daha bütünsel bir yaklaşıma doğru bir adımdı. Ancak hala arka arkaya gelen kampanyalar refleksif olmaktan çıkamamış, hakim gündemin ötesinde okulda pek de ülkede gündem olmayan farklı ezilmişlikler ve mücadelelerle bir bağ kuramamış durumundayız. Bunun belki de en büyük sebebi uzun süredir bu zemini tanımlamak istemeyişimiz. Fakat eğer yaratılmış olan mücadele geleneği sürecek, daha yeni öğrencilerin de kendilerini var edebilecekleri bir hal alacaksa belki biraz daha tanımlı, daha organize ve asgari düzeyde bir siyasal proje ve/veya tartışma ekseni etrafında birleşen bir zeminin ne denli yaratılabilir olduğu sorusunu hep beraber sormak durumundayız. Kampanyada emeği geçen tüm arkadaşlara verimli bir değerlendirme süreci yaratabilmemiz dileği ile teşekkür ediyoruz.
Suphi Nejat Ağırnaslı’nın Siyasi Dergisi’nin 4. Sayısında (2008) yayınlanan ve 2007’de Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan Kardeşlik İstiyoruz kampanyasını değerlendirdiği yazısını tekrar okurlara sunuyoruz. Nejat’ın buradaki düşünceleri, daha sonra Menkıbe’de tartıştığı “Mağduriyet-Meşruluk-Faillik” ilişkisinin izlerini barındırıyor.
Siyasi Dergisi 2007-8 yıllarında Boğaziçi Üniversitesi yerelinde 4 sayı çıkarılmıştı.