Suphi Nejat Ağırnaslı
PKK ateşkes ve müzakere halindeyken Hrant Dink öldürüldü. Kürt hareketinin yarattığı atmosfer dolayımıyla 12 Eylül sonrası radikalize olmuş Türkiye’nin muhalif aktörleri, cenaze töreni esnasında kendilerini şapkalar ve pankartlarla kitleden ayırmıştı; peki, kitlenin içinden meselenin bir infiale dönüşmesine dönük girişimlerde bulunmuş olsalardı ne olurdu, bunun etkilerini örgütlemeye yeltenmiş olsalardı ne olurdu? Rakel Dink, çözümlenmemiş ve üzerine hala düşünülmemiş bir cümle sarf etti: “Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamak…” Bunun anlamı şudur: Türkiye’yi çözümlemek istiyorsanız Ogün Samast’ı anlamak zorundasınız. Çünkü Hrant Dink, güncel tutumları bir yana, Sabiha Gökçen’e parmak basarak tam da bunu yapmış oldu.Dudukçu Matergiller önderliğindeki tırşıkçı beyaz Türklerin vicdanları altında ezilen cenaze töreni bu yüzden Ogün Samast nazarından elitisttir. Altın Şafak karşısındaki SRIYZA’dır. Yunan parlamentosunu kuşatan anarşistler karşısında barikat kuran “işçi sınıfının partisi” KKE’dir. Hrant’ın ölümünün ikinci yıldönümünde “Katil devlet hesap verecek” sloganını bastırmak için “duduk dinliyoruz arkadaşlar” diye bağıran Tayfun Mater’dir. Ogün Samast’ı çözümlemek, Radikal gazetesine yakışır vicdancılığın ve BDP’lilerle birlikte gaz yemeyi (bir ihtimal tutuklanmak) betimleyen Kürtseverlikten öte Türkiye coğrafyasında devrimci ihtimalleri keşfe çıkmaktır, HDK’de temerküz eden statükoyu yapısal bir tahlile konu edip çıkış aramaktır. PKK’ye methiyeler düzüp 12 Eylül karanlığına kurşun sıkan ASALA’ya hakkını vermektir; devrimci Kara Panterler ve faşist Altın Şafak’tan bir şeyler öğrenmemektir:
Kadıköy ve Samatya’da Ermeniler’in öldürülmesi karşısında 24 saat ulaşılabilir sokak devriyeleri ve acil müdahale timleri oluşturmayı ve mümkün mertebe hedef alınan kesimlerden mücadele etmeye niyetli insanları bunlara katmayı düşünebilmektir. Elite haset Bunu yapmamak demokratlıktır, demos’un sürekliliğine oynamaktır, yeniden üretimin vekili olmaktır, kopuş, dağılış ve komünist zeminde yeniden örgütlenme g-i-r-i-ş-i-m-i değildir! Türkiye’deki kimi kurumsal sol yapılar utangaç bir biçimde Kemal’in söylemiyle, alenen Maoculukla içli ve dışlı olurken homojen bir halk tahayyülüne sahipti, baktılar bu halk/devlet ayrımını ve dolayısıyla bir popülizmi üretiyor, birden komünist olmak için işçici oldular. Ama popülistlerin halkına da, işçicilerin işçisine de aslında aynı gözlükle bakıldı. İkisi de, homojen ve dışsal bir birimin mağduriyetine uğramış, soyut düzlemde çıkarları bir olması gereken bir “özne.” Ancak, her ikisinin de radikal demokrasi zemininde buluşmuş olması, talep siyasetinin ötesinde bir mücadele anlayışına sahip olamayışları hem devletin “ben iç savaşın en üst mercii ve düzenleyicisiyim” yaklaşımını kabul etmeleri hem de toplumu yaran ve sürekliliğini inşa eden, eşitsiz ve birleşik gelişmenin, heterojen bir zamansallığın yarattığı çatışmaları görememelerindendir. Silahlı olmanın HDK’lı olmayı dışlamadığı, HDK’nın Halk Cephesi olduğu nokta budur!
İşçi sınıfının bu düzenin kurucu unsuru olduğu, halkın devletin kurduğu ve kurucu unsuru olduğu fikrini kabul etmeyeceklerdir. Ama işçi sınıfı işlediği ve işlemek istediği, halk devletin sivil toplumu olduğu sürece bir antagonizma aramak nafiledir. Halklar, kadınlar, (çeşni olsun diye adları anılan) LGBTT bireyler, çevre, sakatlar, ataması yapılamayan öğretmenler vs. demek aynı epistemolojinin mantıksal devamıdır. Bunların bir düzlemde sayılabilmesini mümkün kılan nedir? İlk bakışta daha dinamik bir okumayı mümkün kılıyormuş gibi görünen “ezilenler” veya daha da uç bir biçimde “çokluk” aynı yapıya sahiptir. Bunların deneyimlerini ve öznelliğini bir özdeşlik veya eşdeğerlik düzleminde görmemiz mümkün mü? Bunlar çatışmasız unsurlar mıdır, yoksa bunların arasındaki çatışma dindirilerek devletin karşısına yeni bir egemen mi dikilmek istenmektedir? İşte talep birimlerine indirgenmiş unsurları, yan yana geliş şartı, bir etik, yani bir komünizm vurgusu olmadan bir araya getirerek muhalif olmak hegemonya siyasetidir, sivil toplum siyasetidir, radikal demokrasidir, halk cephesi örmektir! Bu yaklaşım, ulus devletin krizine meram arayıp kurulu düzen için bir çıkış arayışına cevap aramaktır.